Bir tık uğruna paylaşılan asılsız bilgiler ‘psikolojik enfeksiyon’ yayıyor

Daha fazla okunmak ve takipçilerini artırmak için asılsız bilgi paylaşanların “psikolojik enfeksiyon” yayarak, insanları paniğe sevk ettiğini belirten uzmanlar, kaynağı bilinmeyen bilgilerin paylaşılmaması konusunda vatandaşları uyarıyor.

Zeynep Rakipoğlu   |15.04.2020

İstanbul

Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla ilgili sosyal medyada çıkan asılsız haber ve ses kayıtları her geçen gün artarken, uzmanlar sosyal ağlarda yalan haber üretenlerin yaydığı “psikolojik enfeksiyon”un toplumsal boyutlarının telafisinin zorluğuna dikkati çekiyor.

Çin’in Vuhan kentinde geçen yıl aralık ayında ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkileyen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında Türkiye’de ilk vakanın 11 Mart’a görülmesinin ardından, sosyal medyada koronavirüsle ilgili asılsız haberler ve bilgi kirliliği artmaya başladı.

Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda alınan tedbirlerle salgını kontrol altına almak için yoğun çaba gösterilirken, sosyal medyada kaynağı belirsiz hesaplar tarafından paylaşılan ve hızla yayılan, bilimsel gerçekliği olamayan bilgiler ile ses kayıtları, insanların daha çok panik ve endişeye kapılmasına neden oluyor. Sosyal medyada yalan haber üretenler, özellikle bu tür olağanüstü dönemlerde sıçrama yapıyor.

Daha çok okunmak ve takipçilerini artırmak için asılsız bilgi yayma davranışının altında “kişilik bozukluğu”nun yattığını belirten uzmanlar, oluşturulan korku ve paniğin toplumsal boyutlarını telafi etmenin zorluğuna işaret ediyor.

Uzmanlar, kaynağı bilinmeyen ve doğrulanmayan haber, ses kaydı, video ve bilgileri paylaşmamaları ve sosyal medyada karşılaşılan bilginin akıl süzgecinden geçirilmesi konusunda vatandaşları uyarıyor.

Bir tık uğruna paylaşılan asılsız bilgiler 'psikolojik enfeksiyon' yayıyor

“İnsanlar sosyal medyada başka bir kişiliğe bürünebiliyor”

Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Ömer Akgül, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sosyal medya kullanımının bu kadar yaygın olmadığı, hatta daha geriye gidildiğinde iletişim teknolojilerinin gelişmediği dönemlerde de bazı insanların yanlış bilgi yayarak, halkta korku ve paniğe neden olduklarını anlattı.

Korkunun virüsten daha hızlı ve etkili bir bulaşıcı olduğunu, virüsün sadece bedene ve beyne değil; zihne, gönle, kalbe, anlama ve varoluşa da korku ve kaygı maskesiyle bulaşabildiğine işaret eden Akgül, “Psikolojik enfeksiyonun yayılması daha hızlı, dezenfeksiyonu daha zordur ve sonuçları daha yaralayıcıdır. Toplumsal boyutları daha zor telafi edilir.” dedi.

Sosyal medyada yalan haber üretme davranışının altında yatan psikolojik etkilere değinen Akgül, şöyle devam etti:

“Dopamin beyinde, zevk ve arzulama duygularını yaratan bir kimyasaldır. Sosyal ağlar da beyindeki ödül merkezlerini uyarıyor ve dopamin salgılanmasına neden oluyor. Çünkü beğeniyoruz, yorum yapıyoruz ve paylaşıyoruz. İnsanlardan etkileşim alarak ödüllendiriliyoruz. Bu da insanlara gerçek hayatta bulamadıkları bir sanal beğenilme duygusunu hissettiriyor. Bir nebze gerçek hayattan kurtuluş ve yapay dünyaya sığınma olarak değerlendirilebilir. Bu durumda sosyal medya bir yönden de kullanıcılara bir rahatlama alanı sunuyor. Yüz yüze konuşurken söyleyemeyeceğiniz her şeyi orada rahatlıkla söyleyebiliyorsunuz. Bu bir yanılgı olarak karşımıza çıksa da tabii ki insanlar için gerçeklerden bir tür kaçış yolunu açıyor. Tehlike de aslında burada başlıyor. İnsan sosyal medya ortamında kendi benliğinin dışına çıkabiliyor ve orada başka bir kişiliğe bürünebiliyor. Bu da kişilik, davranış ve düşünce bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep oluyor.”

“Bir beğeni ve takipçi uğruna bilgi kirliliği yayılıyor”

Akgül, sosyal medyada asılsız bilgi yayanların, kendi benliğini bilerek ve isteyerek bırakıp başka bir kişiliğe büründüğünü, bunun “özden uzaklaşma” olarak adlandırılabileceğini söyledi.

İnsanın doğası gereği bir yerlerde var olmak ve kendini gerçekleştirmek istediğini aktaran Akgül, sosyal medyanın da bunun için bir araç olarak kullanıldığını dile getirdi.

Sosyal medyada algı yönetiminin çok rahat yapılabildiğine dikkati çeken Akgül, “Kullanıcılar, bir beğeni ya da takipçi kazanabilmek uğruna bilgi kirliliğini yayıp, bir konu hakkında algı yönetimini çok rahat yapabilmektedir. Doğal olarak bu durum etik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Kullanıcılar sırf beğeni almak için olmayan bir durumu olmuş gibi göstererek, kişi ya da mecralara rahatlıkla zarar verebilmektedirler. Tam olarak söylenmesi gereken durum şudur ki insanlar sosyal medyada var olmak için bu tür yollara başvurabilirler.” diye konuştu.

“Sosyal medya günümüzün vebası”

Bu durumun Türkiye’ye özgü olmadığını belirten Akgül, “Sosyal medya için ‘günümüzün vebası’ demek yanlış olmaz. Çünkü virüslerin yayılması için kullandığımız viral kavramı sosyal medyadaki bilgiler için de geçerlidir. Sosyal medyadaki bilgilerin kısa sürede milyonlarca insana ulaşma hızı yadsınamaz.” değerlendirmesini yaptı.

Sosyal medyada görülen haberlerin ve bilgilerin birkaç güvenilir kaynaktan teyit edilmesi gerektiğinin altını çizen Akgül, sözlerini şöyle tamamladı:

“Art niyetli çevreler tarafından kasıtlı yapıldığı, propaganda amaçlı olduğu ve bu işin örgütlü bir şekilde, kitleleri harekete geçirmek, kamu düzenini bozmak ve zarar vermek amacıyla oluşturulduğu görülüyor. Özellikle ilgili kurumlar tarafından doğrulanmamış bilgileri paylaşmamak, art niyetli kişilerin amaçlarına ulaşmasını engelleyecektir. Sosyal medya ortamlarında, popüler kültürün ve trendlerin etkisiyle paylaşım rüzgarına kapılan herkes; kaynağı bilinmeyen bilgileri, videoları, ses kayıtlarını ve haberleri teyit etmeden paylaşımlar yapmasınlar aksi halde birlik beraberliğe ihtiyacımızın olduğu bu günlerde bilgi kirliliğine hizmet edebilirler.”

“Bu davranışın altında kişilik bozukluğu var”

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Alper Evrensel de sosyal medyada asılsız bilgi yayan insanların 2 grup olduğunu ifade ederek, ilk gruptakilerin diğerine göre kısmen daha masum olduklarını belirtti.

Bu kişilerin yaydıkları bilginin yanlışlığı konusunda emin olmadıklarını aktaran Evrensel, “Neyin doğru neyin yanlış olduğu çok da umurlarında olmayan, tek amaçları ilgi çekici bir materyali başkalarına aktarmak olan ‘iletken’ kişilerdir. Tabii kaynağı meçhul bir bilgi bu iletkenler arasında dolaşırken, şekilden şekle girer. Diğer grup ise tümüyle patolojik özellikler taşır.” dedi.

Evrensel, bu davranışın altında yatan psikolojik etkilere ilişkin, şu değerlendirmede bulundu:

“Tek bir dinamikten bahsetmek oldukça güçtür. Bu kişiler bazen ilgi çekmek, bazen itaat amacıyla bazen de zevk almak amacıyla korku ve panik yaratmak için bunu yapabilirler. Bu öyle bir korku ve panik yaratmaktır ki içinde sadizm de vardır. Altında yatan saik ne olursa olsun son derece ilkel, bencilce ve empatiden yoksun olduğu açıktır. Bu patolojik yapının adı, kişilik bozukluğudur. Kimi narsisistik, kimi psikopatik, kimi histriyonik, kimiyse borderline adıyla anılan kişilik sorunları olan bireylerde bunlar görülür. Bu kişiler doğuştan getirdikleri kötücül ve bencil huy özelliklerinin üzerine olgun bir karakter giydiremedikleri için ham kalırlar ve kişilikleri yetişkinlik dönemi boyunca çocuksu özellikler taşır.”

“Sanal alemde karşılaştığınız bilgiyi akıl süzgecinden geçirin”

Bilginin sahihliğinin insanlık tarihi boyunca belki de hiçbir zaman bu kadar önem taşımadığını ifade eden Evrensel, üretilen ve yayılan anormal miktardaki bilginin kaynağına erişmenin imkansız olduğunu söyledi.

Alper Evrensel, vatandaşlara, “Sanal ya da gerçek alemde karşılaşılan bilginin öncelikle akıl süzgecinden geçirilmesi, ardından da mümkünse bir savcı edasıyla çapraz sorguya çekilmesi gerekir. Zira verilecek peşin hükümlerle yargısız infaz edilen insanlar olabilir.” önerisinde bulundu. 

https://www.aa.com.tr/tr/yasam/bir-tik-ugruna-paylasilan-asilsiz-bilgiler-psikolojik-enfeksiyon-yayiyor-/1805491

-Sosyal medyada koronavirüsle ilgili bilinçli olarak yanlış bilgi yayarak halkta korku ve paniğe neden olan insanları görüyoruz. Bu kişiler hangi psikolojiyle bu tür paylaşımlara yöneliyorlar, değerlendirebilir misiniz?

Korku, virüsten daha hızlı ve etkili bir bulaşıcıdır, virüs sadece bedene ve beyne değil; zihne, gönle, kalbe, anlama ve varoluşa da korku ve kaygı maskesiyle bulaşabilir. Psikolojik enfeksiyonun yayılması daha hızlı, dezenfeksiyonu daha zordur. Ve sonuçları daha yaralayıcıdır. Toplumsal boyutları daha zor telafi edilir.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var sosyal medya araçlarının, insan ve toplum hayatına kattığı olumlu yönlerini görmezden gelmek mümkün değildir. Hayatımıza giren birçok şeyde olduğu gibi sosyal ağların da bize getirdikleri ve bizden götürdükleri muhakkak oluyor. Örneğin; şu anda kamu özel – tüm kurumlarda esnek çalışma sistemine geçilmiş ve insanlar evlerinde çalışıyor.

Biz de Ruh Sağlığı Derneği olarak Psikososyal Pandemi Danışma Kurulumuz’un toplantılarını çeşitli sosyal medya araçları sayesinde gerçekleştiriyoruz. Ayrıca şu anda kendimizi korumaya aldığımız bu günlerde yurttaşlarımıza online terapiyle destek veriyoruz. Meslektaşlarımıza ve Sağlık çalışanlarına yönelik “Hasta Yakını Psikolojisi, Ölüm ve Yas Terapisi, Psikolojik Sağlamlık, Psikolojik İlkyardım, TSSB gibi acil konularda eğitimleri online verdik. Bunun birlikte yaptığımız alışverişleri, devlet kurumlarımıza iletmek istediğimiz talepleri de bu araçlar sayesinde gerçekleştiriyoruz.

Sosyal medya kullanımının bu kadar yaygın olmadığı hatta daha gerilere gidersek iletişim teknolojilerinin bu kadar gelişmediği dönemlerde de yanlış bilgi yayarak halkta korku ve paniğe neden olanlar insanlar vardı. 

-Bu davranışın altında yatan psikolojik etkiler neler olabilir? Panik ve korku yaratmaktan zevk mi alıyorlar?

Öğrencilerimle beraber yaptığımız bazı çalışmalar neticesinde bununla ilgili bazı sonuçlara ulaşmıştık. Dopamin beyinde, zevk ve arzulama duygularını yaratan bir kimyasaldır. Sosyal ağlar da beyindeki ödül merkezlerini uyarıyor ve dopamin salgılanmasına neden oluyor. Çünkü beğeniyoruz, yorum yapıyoruz ve paylaşıyoruz. İnsanlardan etkileşim alarak ödüllendiriliyoruz. Bu da insanlara gerçek hayatta bulamadıkları bir sanal beğenilme duygusunu hissettiriyor. Bir nebze gerçek hayattan kurtuluş ve yapay dünyaya sığınma olarak değerlendirilebilir. Bu durumda sosyal medya bir yönden de kullanıcılara bir rahatlama alanı sunuyor. Örneğin; yüz yüze konuşurken söyleyemeyeceğiniz her şeyi orada rahatlıkla söyleyebiliyorsunuz. Bu bir yanılgı olarak karşımıza çıksa da tabi ki insanlar için gerçeklerden bir tür kaçış yolunu açıyor. Tehlike de aslında burada başlıyor. İnsan sosyal medya ortamında kendi benliğinin dışına çıkabiliyor ve orada başka bir kişiliğe bürünebiliyor. Bu da kişilik, davranış ve düşünce bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep oluyor.

-Psikolojide, bu kişileri tanımlayan özel bir ad ya da sizin kendi bir tanımlamanız var mı? Varsa nedir?

Bana göre bu tür insanlar için kullanılması gereken bir tanım şu olmalıdır. Kendi benliğini bilerek ve isteyerek bırakıp başka bir kişiliğe bürünen insan topluluğudur. Buna bir terim olarak adlandırma yapmam gerekirse  “özden uzaklaşma” da diyebilirim.

-Sadece Türkiye’ye özgü değil tüm dünyada bu tipolojide insanlar var. Bu organize kötülüğün psikolojik alt yapısı neye dayanıyor? (karakter mi, salt kötülük mü, huy mu?)

Evet, bu Türkiye’ye özgü bir konu değil sosyal medya için günümüzün vebası demek yanlış olmaz.  Çünkü virüslerin yayılması, çoğalması için kullandığımız viral kavramı sosyal medyadaki bilgiler için de geçerlidir. Sosyal medyadaki bilgilerin kısa sürede milyonlarca insana ulaşma hızı yadsınamaz. Neredeyse her an ve her yerde telefonlarımıza gömülmüş durumdayız ve üzülerek söylemek isterim ki herkes yanlış olduğunu hissetse de bilse de kendine engel olamıyor ve bu durum zincirleme bir şekilde devam edip zincirin halkasına her gün yeni halkalar ekliyor.

-Bu tür paylaşımları yapan kişiler sadece daha çok takipçi kazanmak, retweet ve tık almak, takipçi sayısını artırmak gibi sebeplerle mi buna yöneliyorlar?

Tabi, bunların etkisi var insan doğası gereği bir yerlerde var olmak, kendini bir yerlere ait hissetmek, kendini gerçekleştirmek ister. Sosyal medya da bunun için bir araç olarak kullanılabilmektedir. Sosyal Medya insanları, tesadüfen ya da zorunlu olarak bir arada olmazlar, ilgi alanlarına göre kendi seçtikleri insanlarla veya gruplarla bir araya gelirler. Sosyal medya, algı yönetiminin çok rahat yapılabileceği bir ortamdır. Kullanıcılar, bir beğeni ya da takipçi kazanabilmek uğruna bilgi kirliliğini yayıp, bir konu hakkında algı yönetimini çok rahat yapabilmektedir. Doğal olarak bu durum da etik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Kullanıcılar sırf beğeni almak için olmayan bir durumu olmuş gibi göstererek kişi ya da mecralara rahatlıkla zarar verebilmektedirler. Tam olarak söylenmesi gereken durum şudur ki insanlar sosyal medyada var olmak için bu tür yollara başvurabilirler.

-Bazı insanlar kaynağını araştırmaksızın bu bilgilere itibar ediyorlar, panik ve korkuya kapılıyorlar. Bu tür yanlış bilgilerle karşılaşan vatandaşlar ne yapmalı, sizin önerileriniz nelerdir?

Bu konuya özellikle değinmek istiyorum instagram, twitter ve facebook gibi sosyal medya ağları en az Google arama motoru kadar etkin kullanabilmektedir. Gazeteciliğin temel ilkelerinden biri de gazeteciye ulaşan haberi en az iki yerden teyit edip doğrulanmasıdır ama konu sosyal medya olunca genel bir araştırma yapmak ve bize ulaşan bilgileri birçok güvenilir kaynaktan teyit etmemiz gerekiyor.

Sosyal medyanın hukuki sonuçlarının olabileceğinden insanlar habersiz ya da yüz yüze iletişim olmadığı zaman da psikolojik olarak insanlar daha rahat davranabiliyor

Kamunun yalan haberden en çok şikâyet ettiği ülkeler sıralamasında Türkiye başı çekiyor. Reuters’in araştırmasına Türkiye’den katılan her iki kişiden biri sosyal medyada yalan haberle karşılaştığını söylüyor

Art niyetli çevreler tarafından kasıtlı yapıldığı, propaganda amaçlı olduğu ve bu işin örgütlü bir şekilde, kitleleri harekete geçirmek, kamu düzenini bozmak ve zarar vermek amacıyla oluşturulduğu görülüyor. Özellikle ilgili kurumlar tarafından doğrulanmamış bilgileri paylaşmamak, art niyetli kişilerin amaçlarına ulaşmasını engelleyecektir.

Sosyal medya ortamlarında, popüler kültürün ve trendlerin etkisiyle paylaşım rüzgârına kapılan herkes; kaynağı bilinmeyen bilgileri, videoları, ses kayıtlarını ve haberleri teyit etmeden paylaşımlar yapmasınlar aksi halde birlik beraberliğe ihtiyacımızın olduğu bu günlerde bilgi kirliliğine hizmet edebilirler.

Bize getirdiği faydalara odaklanıp insanlar ile iletişime geçip bağlantı kurarak her ne kadar kendimiz ve sevdiklerimiz için fiziksel olarak birbirimizden uzak durma zorunluluğundaysak da bu durum duygusal olarak birbirimizden uzaklaşmamamıza vesile olup ilişkilerimiz üzerinde olumlu bir etki bırakabilir. Ayrıca başka bir açıdan bakılırsa kamu kurumlarını düşünelim. Örneğin; Sağlık hizmetlerinden faydalanabileceğimiz durumlar için bu avantajı kullanabiliriz.

Ruh Sağlığı Derneği Başkanı

 Dr. Öğr. Üyesi Ömer Akgül