AA haberi için tıklayınız:

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/siginmaci-cocuklar-avrupa-sinirinda-agir-travmaya-maruz-kaliyor/1756677

Aralarında Suriye’de kurşun ve bomba sesleriyle dünyaya gözlerini açanların da olduğu savaşın dünyaya emanet ettiği çocuklar şu an büyük bir göç sürecinde Avrupa sınırında yeniden travmalara maruz kalıyorlar. Doğduğu vatanında istenmeyen, geri dönemeyen ve gitmek istediği topraklara da alınmayan, sığınmacı olarak sığamayan, ve sürekli reddedilme ile yaşam alışkanlıkları şekillenen bu çocuklar gelecekte dünyayı ve dünyada yaşayanları reddetme eğilimine daha çok girebilecekler ve bu travmalarını dünyayı travmatize etmede radikalleşen örgütlerde de yansıtabilecekler.

Göçler, çocukların büyümelerini fiziksel, sosyal ve ruhsal olarak etkilemektedir. Bu dram ve göçten çocuklar olumsuz etkileniyorlar, kendilerini değersiz, itilmiş, reddedilmiş hissediyorlar. Halbuki yeryüzünün en değerlisi olarak hissetme fıtratıyla dünyaya gelmiş her insan bu ters duyguyla başa çıkmakta zorlanırken, çocuklar için daha karmaşık hale geliyor. Değersizlik algısı benliklerine işliyor ve maalesef birçok çocuk ruhsal olarak hasar alıyor ve yıllar boyu bu hasarı ve etkilerini hatta sonuçlarını taşımaya ve hatta dünyaya yansıtmaya devam ediyorlar. Sürekli ötekileştirilme en sonunda yabancılaşmaya ve maalesef düşmanlaşmaya sebebiyet verebilir ve bu dünya üzerinde vatanı olmayan, vatansızlaştırılmış bir insan için kendisi dışındaki birçok şeyi düşmanca algılama gelişebilir ki bu da radikalleşen unsurlar için kullanılacak bir malzemeye dönüşmelerine sebebiyet olur. 

Avrupa sınırında sadece Suriyeli sığınmacıların olmadığını biliyoruz, daha az travmatik sebeplerle ülkemize gelmiş birçok uluslararası göçmen veya çalışan veya muhacir şuan Avrupa’ya geçmek için sınırımıza doğru hareket etti, fakat sınırda gördükleri muamele onlar için alışılmadık bir muamele. Hatta 10 yıla yakındır ülkemizde bulunan Suriyeli misafirlerinde 10 yıldır karşılaşmadıkları bir manzarayla yüzleşmeleri onlar için alışılagelmedik bir durum. Fakat yakın tarihlerde ülkemize Suriye’den gelmiş olanlar için zaten uzun zamandır yaşadıkları dram acı travma dolu günlerden bir gün gibi. Ama psikolojik etkisi gene büyük. çünkü bir ümit olarak gördükleri Avrupa kapılarının yüzlerine kapanması aslında umutlarının tükenmesine sebebiyet verdiği için çaresizlikle nasıl başa çıkabilecekleri konusunda sağlıklı sonuçlar üretemeyebilirler. Özellikle nazi zulmünden kaçıp Suriye’ye sığınan yunan vatandaşlarına kucak açmış bir milletin, yunan kapısında medet dilediğinde yaşadığı bu zulüm bir babanın oğluna muhtaç olduğunda reddedilmesi gibi bir hisse benzer. Ve çok yıkıcıdır. Tabiki gelecekte bizim de başımız sıkışırsa kapınıza geliriz beklentisiyle yapılmadı o iyilikler zamanında, ama sonuçta insan kötü gününde nasıl hatır gözeten ararsa toplumlarda bunu sosyolojik olarak bu dayanışmayı beklerler.

Ülkemiz dünyaya tarihi bir insanlık mirası bırakarak geçmişte olduğu gibi şimdi de büyük bir örnek ortaya koydu ve maalesef Avrupa bu konuda insanlık sınırının altında kaldı. Aslında bilinen ama gizlenen bu iki yüzlü gerçek bir kez daha gün yüzüne çıktı. sınır kapısında bekleyeni insanların ve çocukların öldürülmesi anlaşılır gibi değil. Hiçbir evrensel insani değerle örtüşmeyen bu tutumlardan etkilenen çocukların gelecekte insani değerle uyum içinde yaşamasını veya insani değer üretmelerini beklemek ham hayal olacaktır. O yüzden bir an önce bu insanların özellikle de çocukların aidiyetlerini sağlayabilecekleri iskan ve rehabilite politikaları planlanmalı, ve bu konuda tüm dünya vatandaşları sorumluluk almalıdır ki bu çocuklar bu dünyanın iyi bir yer olduğunu da düşünebilecek bir fırsat bulsunlar.

Bu çocukların acilen yunan polis ve askerinin zulmünden kurtarılması güvenilir yerlerde aile ve sevdikleriyle iskan edilmesi, tıbbı muayenelerinin yapılması, psikolojik ilkyardım desteğinin verilmesi, acilen travma sonrası stres bozukluğuna maruz kalma çeşit ve şiddetinin ölçülmesi, psikolojik veya psikiyatrik desteğe ihtiyacı olanların psikososyal müdahale protokollerinin uygulanması, sosyal hizmet, manevi danışmanlık hizmetlerinin sunulması, dil öğrenme kurslarında yerel dil öğrenimlerine başlaması, gençlerin ilgi ve yetenek alanlarına göre mesleki yönlendirmelerle iş gücüne katılarak rehabilitasyonun desteklenmesi, hami aileler, mentör gençler atanması, bu konularda iyi örneklerin incelenerek özellikle de Türkiye’de yapılan verimli çalışmaların modellenmesi ve Avrupa’ya uygun hale getirilmesi çok büyük önem arz etmektedir. Yoksa sadece bir nesil kaybetmiyoruz, asıl kaybı bu neslin dünyaya bırakacağı mirastan kaybedeceğimizi göreceğimizi unutmuş oluyoruz. Tıpkı Avrupa’da nazi zulmü vb dramlarla ruhu incitilmiş bir neslin yetiştirdiği çocukların, bugün Avrupa sınırında insanlık dilenen mustazaflara (toplum içerisinde ezilen, küçük görülen veya kendilerini öyle hisseden ya da sayılarının azlığı ve güçsüzlükleri sebebiyle etkisiz kalan kimseler), bebelere kurşun sıkmasına benzer şekilde, gelecek nesillere sirayet eden bir psikolojik rahatsızlığa dönüşmesi gibi. Dolayısıyla psikolojik destek sadece sığınmacılara değil, avrupa da bu duruma duyarsız kalabilenlere ve onların adına şiddet gösteren güvenlik görevlilerine de verilmeli…

İnsanlık bu hususta duyarlı olmalı. Hayatın her birimize yarın ne getireceği belli olmaz. Yaşanmış onca trajedi var. Dün Nazi zulmünden kaçıp Suriye’ye sığınan Yunanistanlılar bugün Suriyelileri almıyorlar maalesef. 3 maymunu oynamayı bırakmalı, bu çocukların yaşadıkları her şey onların acıyla yoğrulmuş bir hikayeye sahip olmalarına sebep oldu, bu acı onları dünyadaki tüm yaşıtlarından önce olgunlaştırdı veya tüketti, ebeveynleri başta olmak üzere sevdikleri bir çok şeyi ve en önemlisi yaşam sevincini kaybeden sonucunda da kaybedecek bir şeyleri kalmayan insanları sevgiyle onurla merhametle kazanabiliriz. Bunu tüm dünyaya anlatmak lazım, aksi takdirde hep birlikte hem üzüleceğiz hem de nesiller boyu bu travmalardan etkileneceğiz. unutmayalım ki dünya hiç birimizin aslı vatanı değil, hepimiz bu dünyada bir miktar kendi vatanımızda da olsa misafiriz. Gelip geçeceğiz. Bırakacağımız hoş seda merhametimiz ve insanlığımız olacak. Tıpkı bizim medeniyetimizin geçmişte insanlığa sahip çıktığı hikayelerdeki gibi.

Dr. Öğretim Üyesi Ömer Akgül

Ruh Sağlığı Derneği Başkanı